Kafkasya Ve Dağıstan Şiirleri
 


Dağıstan




O yalçın ve karlı dağların bir adı var; DAĞISTAN
Toprağında akan suyun bir tadı var, DAĞISTAN
Suların hırçın aktığı bir yer var, DAĞISTAN
Dağların gök kubbeye battığı bir yer var, DAĞISTAN
Gökyüzünün şaşkın baktığı bir yer var, DAĞISTAN
Zulmü reddedenlerin yaşadığı bir yer var, DAĞISTAN
Kalplerin Allah'ı andığı bir yer var, DAĞISTAN
Her anı zaferle dolu bir yer var, DAĞISTAN
Bağımsızlığa hasret bir yer var, DAĞISTAN
Göz yaşının dinmediği bir yer var, DAĞISTAN
Ölümün bilinmediği bir yer var, DAĞISTAN
Şehitlerin ölmediği bir yer var, DAĞISTAN


Gün olur



Yiğitler şahlanıp ata binince
Düşmanın korktuğu gün olur
Çelik kılıcı çekip Allah deyince
Zalimler afallar, bir hal olur

Gazada kükreyip, tüfekler ateşlenince
Fezada uçuşup dumanlar, yiğitler ölmeyince
Kalleşler kesilip, dilinmeyince
Bu diyar vatan, zor olur

Tekbir getirerek çıksak yola
Ola ki bir gün başa gelir bela
Borçtur vatan kurtarmak her kula
Yoksa esaret bize yar olur

Kartal yuvasında karga sürüsü
Şehitler deminde çakal ölüsü
Kaplamış her yanı kara büyüsü
Özgürlüğe giden yolda har olur


Bu gün yirmibir mayıs



Bu gün yirmibir mayıs
Gemiler geçiyor gözlerimden
O gemiler ki halkımı sürgüne taşıyor.
O gemiler ki rıhtımlara yanaşıyor,
Tıka basa insan,tepeleme can yükleyerek
Bir azgın denizi aşıyor.

Bu gün yirmibir mayıs
Gemiler geçiyor gözlerimden
O gemiler ki güvertelerinde çocuklar üşüyor.
O gemiler ki ölüme açılmış yelkenleri
Can çekildiğinde bedenden
Denize atıyorlar ölenleri.

Bu gün yirmibir mayıs.
Geleceğimden sürüldüğüm,
Gurbete düşürüldüğüm gün bu gün.
Esarete ilk adımı atışım,
Son günüdür yurdumu görüşümün.

Bu gün yirmibir mayıs.
İki kıyıyı
ve ortasındaki denizi mezar eylediğim gün.
Bu gün,
Yüz kırkıncı yılıdır sürülmüşlüğümün.

Bu gün yirmibir mayıs.
Karadeniz kıyısında bir çocuğum.
Cesetlerle dolu her yer,
Sağlar,ölülerden beter…
Annemi arıyorum yarı canlı bedenler arasında.
Kim bilir belki denizin dibinde şu an
Belki gidenler arasında.

Bu gün yirmi bir mayıs
Gemiler geçiyor gözlerimden.
Ve ben
sana sesleniyorum.
Tut elimi vatan!
Sürgün evladınım ben senin.
Çocuğunun çocuğuyum belki de,
yüz kırk yıl önce sürülenin.

Bu gün yirmi bir mayıs
Gemiler geçiyor gözlerimden
Her yıl bu kıyılara gelir,
bu gemilere bakarım ben.
İki damla göz yaşına dönüşür tüm varlığım
Sessizce Karadeniz'e akarım ben.



Memleket







Susuz kaldım gurbet ellerde
Bir tas su veren olmadı
Hasret yankı yapar derlerdi de
Sesime ses veren olmadı

Yaman olur yaban elin derdi
Zihniyet çiğner takatsiz ferdi
Başımın altında taşın en serti
Kuş tüyünden yastık veren olmadı

Bir cıdım aşım yok yemeye
Bir tatlı sözüm yok demeye
Benim de hakkım sevip sevilmeye
Sevdim amma sevenim olmadı

Hiç bu kadar uzun olmadı yollar
Beklerken boş kaldı kollar
Sabahlara değin hep yalvar
Dualarıma âmin diyen olmadı

Hararetten dudaklarım çatladı
Gurbet derdime dert katladı
Şu aciz vücudum tüm yükü sırtladı
Yüküme bir omuz atan olmadı

Ben söyledim, ben işittim
Murad-i ben ne demiştim
Meğer memleketi ne çok sevmişim
Gitme, gitme! Diyen olmadı




SİBİRYA MAHKUMU


Sarp dağlar bağrımıza dayandığı zaman

Sibirya'ya doğru bir mahkûm sesi gelir

Esaretin zinciri sarıldığı zaman

Haykırılmayan zuhurun ötesi gelir



Künyemiz çağlara kazılacak bir gün

Yüreğimiz özgür bedenimiz sürgün

Açılsın her kapı kalmasın yarın ve dün

Zamanı kaldıran adil kefesi gelir



Savursam derdimi dayanır mı ola arş?

Budur esaretin hükmüne inen ateş

Son lisanımız tükenirken yavaş yavaş

Her marşımızın titreten nağmesi gelir


NERESİ VATAN BANA, NERESİ SÜRGÜN ?

Binerken yüklediğim umutlarımı;
Kağıttan gemilerim vardı,
Sürüldüm yalınayak anavatandan.

Dedim ya; kağıttandı,
Battı bir kaçı,
Haz etmedim o gün bu gün hiç yaşamaktan.

Gözlerim kartallara bakardı,
At sırtında saçlarımı rüzgar yalardı,
Yoruldum destan kokan bir geçmişle avunmaktan.

Geride bıraktı sürgünlüğüm yüzyılı,
Yağmalandı evler, şehirler bombalandı,
Utandım küçük bir kız çocuğu gibi gözlerinize korkuyla bakmaktan.

Bir sen bir o vatan bana yardı,
Ömrüm özgürlüğe akardı,
Bilmem neresi vatan bana, neresi sürgün gayrı,
Bıktım yatağı değişmiş nehirlere akmaktan.

Beyaz Atlı



Çelik gibiydi yüreği, sığmazdı dünyaya

Güleryüzlü ve yaşam doluydu.

Ağlayana destek olur,

gülenle gülerdi..



Kimse görmedi onu ağlarken,

Kimse görmedi onu sızlanırken,

Kimse görmedi onu boş otururken.



Çok kızardı ağlayana.

Çalış ağlama diye elini uzatırdı, yüreğini yanına koyarak.

Dedesi öğretmiş, Kafkasya'dan getirdiği yamçıyla,

nasıl at binildiğini...

At binmek için önce hakkın olacak derdi.

Git biraz çift sür...

Thamate olmak kolay değil. En çok sen çalışacaksın

diye kendine öğütler verirdi, benim bile zor duyduğum bir sesle.



Elleri yumuşacıktı.

Yüreği yumuşacıktı,

Sesi yumuşacıktı.



Birgün Çatalarmut'a seslenirken duydum.

Çok özlüyormuş ülkesini.

Uzaktan gelen pşine sesi konuşmasını bastırırken,

yüzündeki gerilme hat hat yüreğinin izini

bırakıyordu.



Çok kızardı ağlayana!

Ağlama çalış...



Amansız hastalık yakaladı bedenini,

onu çalışmaktan etti.

Büyük acılar verdi.

Kalkacak dermanı yoktu.

Gözlerinde acının zerresini göremedik.

Kızkardeşim ağlayınca

şimşek gibi çaktı gözü.

Ağlama... Git annene yardım et...



ve ayrıldı bu dünyadan.

Düşümde gördüm uzun zaman.

Bazan gülen, bazan kızan haliyle.

Hep tuttum kendimi...

Birgün beyaz atına binmiş gördüm onu,

Kamasıyla, çizmesiyle, yamçısıyla, kalpağıyla

Artık ben gidiyorum oğlum.

Adigey'e dönüyorum dedi.

Atı Çatalarmut'a kadar rüzgar gibi esti,

oraya varınca şimşek gibi çakıp gökyüzüne

yükseldi.



Gözümden bir damla yaş aktı...

Ağlamadım...



Bu bir vedaydı...

SAKLI GEÇMİŞ *



Uzun süreli istirahatgahından bir adam,

Sessizliğini bozup yüzyılların ardından

Kalktı artık tanımadığı bir dünyada ayağa!



İlk gördüğüne yapıştı ve söylenmeye başladı,

Dinleyen yaşlı bir adamdı, anlamadı, sıyrıldı kaçtı.

İkinci adamı yakaladı ve genç adama

kendi dilinden elverdiğince,

Dokunaklı bir Türküyle yakardı.



Çaresiz o da kim bu deli diyerek kaçtı!

Bir güzel gördü, gönlünün bahçelerinde ki

Tüm çiçekleri terennüm etti, anlaşılmadı!



Çocukları gördü en sonunda, yaklaştı,

Ne söylediyse alay edip kaçıverdiler.

Biri kaçmamıştı ve yeni

yürümeyi öğrenmiş gibiydi.



Adamın aklına ninni söylemek geldi

Ve derinden söylemeye başladı ninniyi!

Çocuk o güzel bebek ifadesiyle gülümsedi,

Anlamlı anlamlı büyülenmiş gibi bakakalmıştı!



Uzunca bir süre söyledi adam

Bir hortlaktan

beklenmeyecek kadar duygulu,

Kendi diliyle söylediğinden midir nedir?

Ninniyle sanki can suyunu yürüttü

tersinden!



Çocuksa masmavi gözlerle,

Gök gözlerle ninninin

çekilmişti bir kez içine!

Artık bilmediği o dili anlar gibi

Başlamıştı mırıl mırıl mırıldanmaya!



Ay day dalalay!



***



Birgün öldüğünde kimse,

Kendisiyle beraber mezara

Bir dili de taşıdığını nereden bilebilir ki?

Bilse ölmek o kadar kolay

Gelebilir mi ki?



***



Birgün rüyasında bir taş kaldırır genç,

O taşın altında geçmişi saklıdır onun,

Geçmişin üstünde bir yazıt:

İşte burada sen yatıyorsun! der!



RUHUM SEN YOKSUN!



Semih Seyyid



Kurban bu canDost diyen dillerine,

Kurbandır canPost olan tenlerine,

Aşksa, ta ciğerden,

Yakınlıksa sarıp sarmalayarak!



Bir kitap gibi okuyarak,

Tüm dudak kıpırtılarını,

Yazarak en usta harflerden,

Anıtsal sözler yaratarak!



Gece yolculukları başlıyor,

En ızdırablı yanları testereye sürtüyor,

Ruhum sen odada yoksun,

Nerede bekleyenin, yok sa

Orada mısın?



Taş yerinde, ruh gönülde,

Seven sevdiği yerde,

Sevdiklerinin yanında,

Ruhum sen bugün burda değilsin!



Bazen böyledir işte!

Kent kalabalığına karışan bir çoban,

Nasıl hasret duyar,

Kuzularının boynunda çan seslerine?



Durur bir bakar çoban!

İnsan kalabalığının ta orta yerinde,

Trafiğin kilitlendiği yerde, yapayalnızdır!

Kayıp bir an, dağlar çok uzakta!



Kurban bu can Dost diyen dillerine,

Kurbandır canPost olan tenlerine,

Aşksa, ta ciğerden,

Yakınlıksa sarıp sarmalayarak!



Oysa ne yamçısı sırtında sıcacık!

Ne bastığı yerde otlar!

Sevenler, sevilenler ve dehşetli sevişkenler!

Ruhum sen burada yoksun!



Yalınayak sokaklardasın!

Acılı başın, eğelerle öğütülüyor!

Üretmek ne güzel ammaaaa!

Sürekli üretmek ve tüketmek!

Sonunda farkında mısın?

Bunlara programlısın!



Ne kimseyi okuyabiliyorsun burada,

Ne kimse anlayabiliyor, yüreğinin kımıltısını!

Ruhum sen kendini tanırsın!

Sen burayı terkedeli çok oldu!

Cesedini gezdiriyorsun epeydir sokaklarda

Çakallar aslanlara önder olmuş
"Yasak Kelime kullandınız"ler atları güder olmuş
Yarasalar doğanlara hükümdar olmuş
Beyler uşak, uşaklar bey olmuş
Ayaklar baş, başlar ayak olmuş

Soysuzlar kendilerini soylu sanıyor
Cahiller kendilerini bilge sanıyor
Köleler efendilerine hükmediyor
Civcivler kendilerini horoz sanıyor

Kötüye iyi, iyiye kötü diyorlar
Acıya tatlı, tatlıya acı diyorlar
Karanlığa ışık, ışığa karanlık diyorlar
Güzele çirkin, çirkine güzel diyorlar
Zalime cesur, merhametliye korkak diyorlar
Edepsize edepli, edepliye edepsiz diyorlar
İmana küfür, küfre iman diyorlar

Uyanın kafkasyalılar yıkıma gidiyoruz!
Uyanın kafkasyalılar felakete gidiyoruz!
Uyanın kafkasyalılar çürümeye gidiyoruz!
Uyanın kafkasyalılar yozlaşmaya gidiyoruz!
Uyanın kafkasyalılar çirkefe gidiyoruz!
Uyanın kafkasyalılar küfre gidiyoruz!
Uyanın kafkasyalılar cehalete gidiyoruz!
Uyanın kafkasyalılar köleliğe gidiyoruz!
Uyanın kafkasyalılar tutsaklığa gidiyoruz!
Uyanın kafkasyalılar karanlığa gidiyoruz!
Uyanın kafkasyalılar soysuzluğa gidiyoruz!!!

Tüm Kafkas halklarının kahraman evlatlarına ithaf olunur.

Yıl 1783,
Kafkas daglarında,
Bir meşale yakıyor,
Şeyhim Mansur.
Slisselarğ zindanlarında,
İlk şehidim Şeyh Mansur,
Ölüm kefenini giyiyor.

Sönmez ateşi,
Kafkas daglarının,
Özgürlük aşkı ile yanıyor,
İmam Gazi Muhammedim,
Meşalesi elinde,hakka yürüyor.

Bagımsızlıga aşık İmam Hamzat,
Devrediyor sancagı İmam Şamile.
Yaşar yigit nam ile,
Koşuyor menzile,şehitlige hasret.

Kafkas Kartalı derler adına,
Esaret yakışmazdı şanına,
Zindan etti dünyayı Rus Çarına,
Şeyh Şamil derler adına.

Şeyhim Cihad dedi kafkaslara,
Duyarda dururmu Toso Haci,
Şehitlik için sıraya girdi,
Kafkasların yigit evlatları.

Rus Vedeno köyünü sardı,
Kartalımın kanadını kırdı,
Masum kadın ve çocuklar,
Rusun kurşunuyla can verdi.

Kafkasların yigitleri,
Gömdüler sevdalarını daglara.
Yazdılar aşklarını,
Bagımsızlıgın arkasına.

Yurtlarından sürüldüler,
Ocaklarında öldürüldüler,
Ne bir gün gördüler,
Nede aman dediler.

Milli azatlık harbinde,
Şeyhim Uzun Haci en önde.
Sit İslambulov kalırmı geride,
Şahit gökler Cevher Dudayevle.

İnmedi Hilal göklerden inmeyecek,
Hilal aşkı yüreklerden gitmeyecek,
Bir degil binde şehit verilse,
Hilal'in mücadelesi bitmeyecek.

Rus'lar Çarlıktan bu yana,
Kıydılar binlerce cana.
Kadın,çocuk demeden,
Dagı taşı boyadılar kana.

Grozni'de analar agıt yakıyor,
Rus uçakları füzeler atıyor.
Dagıstanda nice ocaklar sönüyor,
Medeniyet seyirci olmuş bakıyor.

Gün geçmezki ocaklar sönmesin,
Bu millet hiçmi gün görmesin.
Birleşmiş Türk Milleti nerdesin,
Kükre ki Türk düşmanı titresin.

Kafkasyada Özgürlük ateşi sönmez,
Nineler aglıyor,torunlar gülmez.
Dünya şunu iyi bilsin ki,
Şamil'in torunları ölürde dönmez.

Kafkas daglarında çiçekler,
Kan kırmızı açar,
Bulutlarında melekler,
Cesaret tohumları saçar.

Dayan bire Kafkasyalım dayan,
Gögsünde ihtiyacın olan iman.
İnanma soysuza kendine güven,
Başarıya gebedir haklı davan.

Yüreklerinde aslan yatar,
Gaziler önde saf tutar.
Kafirin üzerinde dogan güneş,
Gün olur senin ülkende batar.

Şamil Basayev ses getirdi,
Salman Rudayev canın yitirdi,
İslam alemi Tekbir getirdi,
Arslan Mashadov şehit edildi.

Kafkas destanı yazmakla bitmez,
Yaslıdır gülleri daglarında açmaz,
Kafkaslara çökmüş kara bulutlar,
Şamil'in kasırgası esmeden gitmez.

Kafkaslar kan aglıyor,
Medeni dünya gözün baglıyor.
Yıl 2005
Rus'un votkasında kan damlıyor.

Şeyh Şamil




Her şeyden üstündü senin için
İzzet ve haysiyet cesaret fedakarlık
Yiğitlik acı ve hicran
Gözyaşları katıktı ekmeğine
Hürriyet ve istiklal denince
İlk senin adın gelirdi akla

Hayat sayfan başlar ilim ve savaşla
Sınavın zor olarak hazırlanmıştı
Mertlikle devam eder haya defterin

Hocan Mevlana Halid-i Bağdadi
İlim ve irfan yuvası Bağdat dan
Yetmedi ilimleri tahsil etmek Şeyh olmak
Edebiyat tarih fen bilimleri ile devam ederdi

Vazgeçemedin savaş da barış da asla kitaplardan...
Neydi hayat senin için neydi
Bazılarıt için rahat ve tatlı olan hayat
Savaş kan sıkıntı cefa zulüm çile

Düşmanların için
Korku panik ölüm yiğit
Gözüpek kahraman kararlı ve azimli
Bir komutan bir ateş parçası bir arslan

Tehlikedeydi artık vatanın milletin
Bütün mukaddes değerler

Asır xıx. asır başları
Sanayi devriminin ardından
Yağma sömürge talan
Sıcak denizlere açılma hayali
Kafkasları geçerek inmek Anadolu
Üzerinden Akdenize

Dikildin dimdik düşmanın karşısına
Göğsündeki süngü durduramazdı seni asla
Yirmi beş günlük baygınlıktan sonra
İlk sorun 'Ana namaz vakti geçti mi 'oldu
Seni milletini ayakta tutan neydi
İnanç mıydı azim miydi
Kararlılık mıydı
Cesaret miydi
Kahramanlık mıydı
Alimlik miydi
Bunlar sende doğuştan mevcuttu

Dağıstanlıları Çerkezleri Çeçenleri Avarları
Topladın tek ülkü etrafında
Savunma ve Hürriyet
Birliği beraberliği sağladın.

Sen zor günlerin zor dönemlerin
Adamı değil miydin ne olsa

Kar etmedi sana asrın
Topu tüfeği süngüsü askeri siyaseti
Ekonomisi Lojistiği
Hiçbir şey kar etmedi sana

Hile kurnazlık entrikalarayak oyunları
Kar etmedi sana... Satın alınamadın asla
Hiçbir değerle...

Sana Hürriyetine milletine
Karşılık sulh teklifi geldi
En kıramayacağın anandan yarinden..
Oysa mecbur bırakılmıştı mübarek
Eli öpülesi senin gibi evlat yetiştiren
Şanlı...Ana

Karar kesin hüküm verildi
'Annem cezalandırılacak
Bir tarafta ana can dost..
Diğer tarafta
Namus İstiklal Mücadelesi
Haysiyet ve onur sınavı
Çözümü buldun pratik müthiş zekan ile
Gösterdin karlılığını ve azmin zaferini
Kendini kırbaçlatarak dosta düşmana.

Medine de uydun son çağrıya
Ebedi aleme gel çağrısına
Defnedildin Kahraman asker
Kahraman Komutan Şeyh Şamil
Sevgili Peygamberime komşu oldun
Cennetül Baki Kabristanında
Sen rahat ol cesur yürek
Sen rahat ol
Hala ayaktayız
Hala Anadolu'ya Birileri inemedi
Sıcak Denizlere
Geçilemez Anadolu asla
Sen rahat ol

KAFDAĞLIM
Hani yürekte kor halini alan hürriyet ateşi
Yanıp yanıp bizi kavuran özgürlük güneşi
Vurmasın kimseler yüreğine esaret zinciri
Söndürmesin hiç kimse benliğinde yanan güneşi
Kafkas dağlarından geliyor bak hürriyet naraları
Yemyeşil ovalardan geliyor hür insan çığlıkları
Artık özgür insanlar yaşıyor kafkasyamda
Atalarımız bu uğurda feda ettiler herşewyini
Kafdağlım beklediğimiz an artık gelmedimi
Yaşanan hasret acı,ızdırap yetmedimi
Artık dön kafdağlım yabanlarda yaşamak bitmedimi
Gönül penceremnizi açmak için vakit dolmadımı
Anavatan kafkasya bağrını açmış bizi bekliyor

ELBET BAGIMSIZ OLACAKSIN KAFKASYA

Karanlik ormanin tam ortasındaydı
Pusudaydı, can dostunun yanındaydı

Köyünü talana geliyordu düşmanlar
Haydutlar, insan suretinde sirtlanlar

Öfkesi belindeki kılıç kadar keskindi
Tasiyordu yüregi, coşkun bir nehir misali

Birden düşündü ne yapmisti onlara
Atılmişlardı asla bitmeyen bir savasa

Kin doldu yüreği nefesi hızlandı
Eli yıldırim gibi kılıcına uzandı

Çekti kılıcını, yürekten yemin etti
Sağ olarak asla köye dönmeyecekti

Düsündü evladını,dostlarini eşini
Sildi hayalinden, vatan hariç herşeyi

Köy değildi artık derdi,bütün Kafkasya
İnliyordu kılıç haydi vur Allah aşkına

Çıktı pusudan ok gibi atildi ileri
İlk düsmanin kalbine sapladi hançerini

İndirdikçe kılıcı soğumadi yüreği
Vurdukca vurdu,sanki ölüm meleği

Toprakla olan antlaşmayı getirdi yerine
Kıpkızıl bedeni fidan gibi devrildi yere

Son sözleri oldu ''Şükür Allaha''
Elbet bağimsiz olacaksin KAFKASYA


Bekle beni döneceğim




Bekle beni döneceğim
Yıldızlardan medet umarak
Soğuk nefesimle soluyarak
Titrek bedenimi yorarak
Bekle beni döneceğim

Bu dönüş çok uzun
Dayanmıyor bacağım kolum
Kaybetmezsem eğer yolum
Bekle beni döneceğim

Kartalları edindim rehber
Dağlar olmuş panzer
Bin bir türlü varmış engel
Bekle beni döneceğim

Izdırabın her türlüsü
Sarsa da beni ölümün örtüsü
Dayanılmaz hasretin dürtüsü
Bekle beni döneceğim

Neden acılarımın bir sonu yok
Dertler büyük engel çok
Benim gözüm ölüme tok
Bekle beni döneceğim

Ben amacımdan dönemem
Seni görmeden ölemem
Sensiz dünyayı dilemem
Bekle beni döneceğim

Yollar uzun, çok uzun
Dönersem geri sırtımdan vurun
Sevilmez mi her köşesi yurdun
Bekle beni döneceğim

Senin hayalinle yatarım
İnan hep sen ile kalkarım
Durmadan içimde bir ses duyarım
Bekle beni döneceğim

Dönülmez bir yolun ilk başı
Bu dönüşün inanılmaz yarışı
Çınlıyor bir kişinin yakarışı
Bekle beni döneceğim

Sen ile bu dünya durdukça
Kalbim semasına vurdukça
Hasretin beni uğundurdukça
Bekle beni döneceğim

Bekle beni döneceğim
Durmayan zamana inat
Kartal oldum açtım kanat
Yâda bir kurt veya kırat
Olsa önümde kıldan ince sırat
Bekle beni döneceğim




Dağıstan


Dağıstan, Dağıstan.
Ezelden beri, seni helak etmeye çalışan,
zalim gücün karşısında göğüs göğüse vuruşarak,
her bir doruğunu sırtlarına yüklenen
ve yiğitçene ömür süren evlatlarının hürmetine

Dağıstan, gönül verdiğine utancından bakamayıp,
gözlerini berrak pınarlarına diktikçe arınan,
içi kavruldukça direncini canlı tutan
sana destek veren genç kızlarının hürmetine.

Kuşandığı silahlarını ömrünce bırakmayan,
huzursuz gecelerde üzüntünle dertlenen
vurulup, vuruşup düşse bile durmak nedir bilmeyen
sana can feda eyleyen çocuklarının hürmetine, Dağıstan.

Zorbalık yoluyla senden sökülüp dünyanın dört bir yanına savrulan,
yığınlarca şehidinin tepelerce toprağına hasret çekerek,
barışı tadamadan, seni Allah'tan dileye dileye
hasretini çeke çeke göçüp gitmiş çocuklarının hürmetine.

Rabbi'lalemin ezelde seni yarattığında
yerleri ve gökleri yerli yerine oturttuğunda
Küre-i arzı sağlam zeminde tutmak için
yüksek dağlarını halketmesinin hürmetine, Dağıstan.

Sükun dolu gecelerde dağlarının yalçın kayalıklarında,
pınarlarının ılgıt ılgıt aktığı,
canAvarın yavrusunu kucağında sımsıcak ısıttığı
ve tatlı uykularda güzel düşler gördüğün zamanlar
hürmetine, Dağıstan.

Allahın dileğiyle güneşin gündüzü başlattığı,
sana ait insanlarla hayvanların uykudan uyandığı,
yalçın kayalıklarla kentlerinde canlanmanın başladığı
gecelerin bitip tan vaktinin ağardığı zamanlar
hürmetine, Dağıstan.

Karıncanın yaşamasını değer kabul eden,
hayvan haklarına saygı gösteren
barışı düzenleyerek ve hak üzere tartı koyan
atalarımızın yerleştirdiği düzen hürmetine, Dağıstan.
Konuk gelirse diye ocağını hiçbir zaman söndürmeyen,
amellerini Allah rızası için yapan
anaya babaya bağlı evlat-ıyal yetiştiren
bereketle koruduğun sıcak hane hürmetine, Dağıstan.

Dağıstan, düşman senin topraklarında insan hakkı tanımadığında,
özgür yaşamak için bulutlara kadar yükselen
ve onurunu korumak uğruna taşlar üstünde bile
sana inşa olunan yüksek kuleler hürmetine, Dağıstan.

Allahın birliğine şehadet için üst üste namazlar kılınan
resulünü tasdikle içinde huşuya varılan,
dağlarındaki nur yüzlü insanları çağırmak için
minaresinde ezan okunan
o ilk inşa olunmuş cami hürmetine, Dağıstan.

Seni koruyacak evladın kalmadığında ve bunaldığın zamanda
çocukların birer birer düşüp o felaket günü gelip çattığında
vebalini kabullenip sorumluluğunu yürütemedikleri için
kendilerini suçlayarak ağlaşan analarımız hürmetine, Dağıstan,
ey anamız Dağıstan, seni Rabbım korusun, korusun seni Rabbım!



Ellerimde Soluk Bir Harita
SEMİH SEYYİD



Sert adımlarla biri yürüyor yüreğimde,
Geçiyor eski zaman evlerinin,
demir parmaklıklı pencere önlerinde,
Güneş pörsüyor,
Bir çiçek soluyor elde,
Ya da kızıl saçlı bir genç kız bedeni,
Tiril tiril yaşayacağı çağda,
Veriliyor killi toprağa.

Bir ruh gibi uçuyor şimdi düşler,
Göz önünden kayarak geçiyor, nazlı hayaller,
Ardında salkım saçak anılar,
Ders zili çalmadan önce ki heyecanlar,
Tatlı çileler, körpe ışıltılar!

Sonra bir şeyler olur ve tren,
Yeşil, kahverengi ağaçların arasından,
Utanmadan sıkılmadan bir şarkı mırıldanıp,
Islık öttürerek geçer gider önümüzden,
Rayların üzerinden ufuk çizgisine doğru,
Ufuk çizgisinde durup, paslanmaya yatar!

Içinde şimdi bir sütbebe uyuyor mışıl mışıl,
Ne dağdaki gerilla babasından,
Ne okul baskınında genc ölen ablasından haberdar,
Ne de uzak soğuk bir ülkede,
Bitimsiz süregiden dans partilerinden!

O daha uzunca bir süre duymayacak,
Gizli ve karanlık saraylarda,
Onun için alınan kararları,
O daha uzunca bir süre bilmeyecek,
Annesinin memesinin sarhoş bir asker tarafından kesildiğini!

Rüzgar efil efil esiyor ve her esişte çayırları esnetiyor,
O çayırlar ki gümrah ve azgın,
Sürgün çadırları çevresinde, çadırlarla yatıp kalkıyorlar,
Yine o çadırlarda yaşam süregeliyor,
Bizler azaldığımız gibi çocuklarımız çoğalıyor,
Çocuklar çoğalıyor ve bizler azalıyoruz!

Şimdi kesik kesik soluk alışverişleri,
Ellerimde soluk bir hartanın,
Ta ortasında toprağın, yedi yıldızlı,
Açmaz her aç diyene bağrını,
Sesteki ılık tınıyı almadan,
AçılmaYüksek memleketler ülkesi'nin,
En derin koyakları, en yüksek dağları!

Kalpak öyle kolay eğilmez,
Eğilmez onurlu başlar öne,
Yüzyılların içine kök salmış,
Ülkesinden almış ruhunda ki besicliği!

Orda işte orda bekliyor bizi,
Düşlerde biriken gri bulutlar,
Kararsızlık almayın bunları,
Bir bilinmezci tavırdır bu sergilenir,
Erişilemeyen sahip olunamayandır!

Hamur çıkabilir un yoğrulmalı,
Hem pişmanlık duymamalı insan yaptıklarından,
Hem gerçekten doğrudan şaşmamalı.

Şimdi ürpermeli beden!
Açmalı koca bir gonca,
Katmerle ve ısırıklarla dolu bu,
Bir kızıl laledir dilim!

Elden ele dolaşan o harta nedir?
Kimin eli kimin böğründe,
Milyonlarca çiçek soluyor bir yerlerde!

En verimli çağında bir beyni kaybetmek ne demektir?
Tam sevilme çağında yakalanmak ansızın ölüme,
Daha acısını unutmadan çocukların, anaların,
Mezar mezar kabardık Tanrım!

Ürperir ten ve kan,
Birilerinin atardamarından kopup fışkırır,
Bu benim, bu senin, bu hepimizin kanı,
Düşmanlarımıza sunmak için değil,
Düşmanlarımıza rağmen varolmak için!

Ve ürperir ten,
Bu kayıplar hep bir şeyler için,
Çok eskiden beri yapıldığı gibi,
Hayır! Kurban edilmek hoşnutluğundan değil,
Yinelenmesinden utanılabilsin diye!

Biraz daha biraz daha yakınız artık,
Ölüme

Ellerde soluk bir harita,
Iki elden getirildi bu hale,
Biri soğuktan ve votkadan zalim,
Diğeri kutsal bildiklerimizden!

Biraz daha biraz daha yakınız artık,
Ölüme
Sararmış çayırları toprağın altına serme zamanı geldi,
Gelecek yeni bir çayır mı yine yetiştirmeli?

Harita; halı gibi yerler ve ayaklar altında,
Bu coğrafyayı yüreğiyle eskisi,
Anlayış ve akılda yenisiyle diriltmeli!

TürkÜLER

RESUL HAMZAT

İşte bir yolum, yola çıktı

Yanına yolluk ne almış acaba?

Türkü taşıyor yolcu dağlarda...

Türkülerimizin eşi benzeri yoktur.

Ve sonsuzdur Türküler dağlarımızda.

Ama olsun, sen yine de al Türkünü yanına

Türkü ağırlık vermez insana.



ADIMLARIMIZ ORTA IRMAK COŞKUSU



İşte burada, fırtına öncesi sessizlikte tanıştık bu soruyla,

Sakin fakat güvensiz sanki bir an uçacakmış gibi,

Çıt çıkarmadan, amaçsız ve swit dahi yaptığından habersiz,

Bütün bunca haberli şey olurken ve tak tak atarken,

Dünya'nın kalbi, doğanın çehresinde ve önemlisi anayurt,

İçin için kana gelmekteyken, dinle ey sevgili gafil,

Sen düşünceye kanatsız, duyguya sağır, sanattan uzak,

Topla haydi eşikte uyuyan bohçanı, koy eyerini kısrağa,

İftira gelmeden yetiş iftara, kurul Argun sofrasına,

Ki onlar ırmaklarından hem su, hem can, hem kan alırlar,

Heybetli onurlu dağların eriyen karlarından nasiplerine,

Bak ki uzun kemerli burnu değmede,

Göklerin çelik gerdanına mertlerin,

Sürtülen kama yürekler, zafere bilenmede,

Kılıçlara kın olmada öfkelerin tarihi.



Fakat sakin, fakat kararsız, fakat güvensiz hala,

Yitirilmiş ormanların ve kaybedilmiş dağların düş kırıklıkları,

-Daha çok mu seven varmış bu mukaddesleri?

Bunu yanıtlamasını daha bilemiyorsun,

Dur, düşün, silkelen,

Sen daha fazla sevmesini öğrenememişsin!-



Dileklerin karpuz, kestiğin inançların, yokolan umutların,

Yediğin bin halttır ki, -unutmaların!-



Çift ucunu da bağlamış başıbozukluk engizisyonu,

Bu geçtiğimiz asma köprü, ufak bir rüzgarda sallanıyor,

Adımlarımız ah! Orta ırmak coşkusu olmalı,

Şimdi orada taa savaş kulelerinin

Uzaklarda ki gölgelerinde,

Dinmeli kan,

Sinmeli yürüyüş,

Konuşmalı mantık, geçmişten alarak ders,

Konuşmalı mantık, hemen şimdi,



Ne yapmalı kutlu soru!...

Bir hortlağın son isteği



Türkiye'yi sev oğlum, Anayurdun,

Kafkasya'yı sev oğlum, Babayurdun,

Dünya'yı sev oğlum, Kendinyurdun!



Vazgeçme ve değişme birini,

yekdiğerine,

Acı verse de sustur dilini,

geçici,

Bil ki her zehirin, panzehiri,

Göçmek istemezsen verici!


Farklı kimlikler kuşanıldı bu topraklarda,

Farklı düşünüşler ve yaşayışlar!



Zaman geldi yediler biribirlerini,

Zaman geldi unutuldu sevdalar!



O sevda nedir aramızda kalan,

Bizi bir arada tutan ne idi?



Bir ev alırsın,

Komşunu beğenmezsen,

Satar gidersin!



Bir coğrafyadaysa,

Var mıdır, satıp gitmek?

Satarsan Şeytana yüreğini,

Satarlar Azraile bedenini!



Hem Türk, hem Kafkaslı olmak,

Neden olmasaydı ki?



Neden olmasın yurttaş?

Laz, Arnavut,

Pomak, Boşnak ve Ermeni!



Hepsi birden olabilmek ne güzel!

Empatiyle bakmak karşındakine!

Zenginken yoksul gözlerle!

Kadınken er bakışıyla!

Yetişkinken çocuk yüreğiyle!


Bir beden; bir ülkede,

Bir kentte,

Bir semtte,

Bir evde yaşar!

Hatta bir zaman'dır bedenin saltanatı!



Bir beyinse;tüm sevgileri,

Tüm renkleri,

Tüm zevkleri,

Toplayabilir kendinde!

Üst-beyinler çağının mutlaka önünde!



Oğlum sen bir şey olmak zorunda değilsin!

Her şey olmak da zorunda değilsin!



Seni bir bina gibi düşünüyorum da,

Tek pencereden bakmak yerine,

Dolu dolu, geniş / dar, çok pencereden baksan!

Baksan yüreğinin genişliğine,

Baksan beyninin cümbüşüne!


Kalkıp kalkıp pencere kapatanlara,

Kilit altına alanlara dili, kültürü,

Düşünceyi mahkum eyleyenlere,

Şefkatli gözlerle bakılırmı ki?



Oğlum sen en iyisini eyleyeceksin

Ve eyleyeceksin de en güzelini!

Her gün başka bir köşesinden bakacaksın dünyaya!

Ve salt seyreylemekte ne?

Bütün o dünyaların zevkine varacaksın.



Hem öyle zor olmayacak, bir bak!

Beynine bir çip yerleştirmişler senin,

Öyle yıllarca kelime ezberlemek,

Dil öğrenmek yok artık,

Bir çipe sığdırmışlar 20 dili,

Olmuşsun çok dilli bir ejder!


Oğul kaybetme! Oğullar kaybetmeyin!

Hepsine tek tek gereksinim olacak birgün,

Onbinlerce yılda türedi bu diller,

Ufuksuzların sözüne kanmayın!



Bir uğurda harcar değer bilmeyen!

Sen değer bil, atma aldığını atadan!

Belki sana erişmemiştir bir dil,

O genlerinde saklı, git ve bul!



İnce ince işlemiş Yüce Tanrı!

Kromozomlarda milyonlarca yılın izi var!



Unutma gözlerin açıkda görmezken daha,

Annenin memesini koklayarak bulman öğretildi,

Öğrendin aç olduğunda ağlamasını, güdüsel,

Öyleyse unutma sana yaşam veren bu toprakları

Ve unutma onların üzerindekileri!


İsteyerek yada istemeyerek insanlar,

Kırdılar kimi zaman birbirlerini,

Bil ki her şey yoklukta eşit!



Ve herkes kendini varken yoklarsa eğer,

Bütün varlara eşitler belki de kendi kendini!


Ey oğul!

Uzayın derinliklerinde yol alırken, birgün,

Tek kişilik geminde, beni anımsa!

Koy müziği çok yabancı olduğun,

Belki de yok olmuş birilerinin!



Bir zamanlar kaybedilmiş o dil, o kültür,

Yitirdiğin en önemli şey olabilir!!!!!!!


Bir gün kanatsız ve araçsız uçabileceğini düşün,

Düşün kulak ziyafetini, kendi ağzınla doyurduğunu!

Uyan uykudan uyan, bir hayale daldırdım herhal,

Kerem ile Aslı gibi barışkan hülya

Ve ardında arsız, duraksız düşlerim!


Birgün başımı koydoğum yerden,

Boynumu kaldıramıyacağım!



Bir varmış, bir yokmuş!



Gövdemi bu dünyadan uzaklaştırmış olsamda,

Bil ki çıkıp çıkıp mezarımdan ey oğul!

Gelirim mutlaka çocukları ziyarete!



Kendinizi kaybetmeyin!

Yollarını unutmayın evlerinizin!



Ha birde, Romanları ihmal etmeyin,

Onlar da evsiz,

dilsiz,

yurtsuz kalmasınlar!



-Bu da sizin hortlağınızın son isteğidir

çeçenya güncesi



Çeçenya Güncesinde Kursun ve Gül


Ah! Ettikçe yüregim Kafkaslara yürüyor
Kafkaslarda feryat var kan daglara yürüyor.

Kafkaslarin özgürlük türküsünü söylemek
Bize düsmez bilirim bizimkisi gaz vermek
Bu türküyü yazmaya kalem degil kan gerek
Okumaya duymaya insanda vicdan gerek
Azadlik yokusunda çatala düser yürek
Can verir binlerce can hürlügü düsleyerek...

Sökülünce yürekler damar damar bedenden
Azadligin diyeti yürekse alin...Benden...

Bu savasin bir ucu Kars, Igdir, Ardahandır
Düsün titre ve ürper uyan uyar uyandi
Ugrunda verecegin eni sonu bir candir
simdi yasatmak için ölünecek zamandir
Kalbimi yirta yirta haykirisim isyandir
Onlar öldügü yerde yasadigim hüsrandir.

Yüregin çatalina gül atmak bize yetmez
Kursun yoksa güllerin bini bir para etmez

Ölümden korkulur mu korkmali yasamaktan
Vataninda vatansiz yersiz yurtsuz kalmaktan
Azadligin bedeli para degil kandir kan!...
Bedeli ödenmeli vatan olmali vatan
Uyan artik milletim bu ölüm uykusundan
Önceden anlamali, sonra aglatilmadan
Kafkaslarin kan baski ey Avrupa nerdesin
Sen hâlâ Endülüste biraktigim yerdesin

Yürek yoksa ölmeye, yürek nasil dayansin
Biz ayakta ölürüz sürünenler utansin

Agladigim aglamak sustugum susmak degil
Ugrunda kan döktügün vatandir toprak degil
Vataninda onursuz yasamak yasak degil
Onuruyla ölenin ülkesi tutsak degil
Ölmeyi biliyorsak zulüm bize hak degil
Gelecek özgür günler o günler uzak degil

Yüregim insan yüklü sanmayin ki durgunum
Ben isyana yürüyen DUDAYEV'e vurgunum

Unutma gülüm;
Ölmesini bilene ölüm yasamak olur
Öldürülen her Çeçen bin kez ölüm dogurur

RESUL HAMZAT

Yine o eski, o iyileşmemiş yara

Yüreğimi yakıyor,

Dedemin bir masalıydı O.

Ta çocukluğumdan bilirim

Onun üstüne ne söylenmişse köylerimizde.

Bir masaldı O, yaşamla içice geçmiş

Kulak kesilirdim her dinleyişimde

Ve gün kavuşurken kızaran bulutlar bana

Onun komutasındaki savaşçılar gibi gelirdi.

Dağların Türküsüydü O, annemin de söylediği

Hiç unutamadığım çocukluğumdan beri

O tertemiz gözlerindeki pırıl pırıl yaşlar

Kuytu ormanların çiğleriydi sanki.

Bir resmi asılıydı evimizde, asker giysili

Seyreder dururdu öylece bizi

Solaktı, sol elinde tutardı kılıcını

Sağ yanında asılıydı tüfeği.

Anımsıyorum, bu koca savaşçıydı

İki ağabeyimi cepheye uğurlayan

Ve izleyen tank yapılsın diye bacımın

Bileziklerini verişini, asılı olduğu duvardan.

Ölümünden az önce babam

Bir destan yazmıştı Onun üzerine

Ama yazık! Kara çalındı kahramana

Söylentiler çıkarıldı arkasından.

Bu beklenmeyen acı olmasaydı

Belki yaşıyor olacaktı babam

Ve ne yazık, ben de katıldım bu kara çalıcılar korosuna,

Düşünülmeden bestelenivermiş kötü bir şarkıyla.

Çeyrek yüzyıl boyunca atalarımız

Elde kılıç yere serdiler düşmanı

Oysa ben şaşırıp çocukça bir şiirde

Düşmanın adamı diye gösterdim kahramanı.

Geceleri her yerde onun ayak sesleri

Işığı söndürdüm mü pencerede görünen O

Ahulgo'nun yiğit savunucusu oluyor kimi kez

Gunib'li bir ihtiyar ya da, giriyor içeri.

"Çok savaşlar yaşadım" diyor, "çok kanım aktı

Tam ondokuz kez yaralandım

Yirminci yarayı sen açtın bana

Sen açtın ağzı süt kokan çocuk."

"Hançer yaraları aldım, kurşun yaraları aldım

Ama senin açtığın yara çok daha büyük acı verdi

İlk kez bir Dağlı'dan yara aldım

Bundan daha büyük aşağılanma yoktur bir Dağlı için."

"Gazalarımı bugün belki hafife alıyorsun

Ama bu, dağlar bu gazalarla savunuldu.

Ben de görüyorum, silahım oldukça eskimiş

Ama özgürlük dağlara bu hançerin ucundan geldi."

"Durup dinlenmeksizin savaştım o dağlı inadımla

Şölenler, keyif meclisleri nedir bilmedim

Ozanlara kamçıyı çaldığım da oldu

Aşıklara acımasız davrandığım da."

"Onlara sert davranırken yanılıyordum belki

Gem vuramazken öfkeme belki haksızdım

Ama senin gibi karaçalıcıları gördüm mü

Hoşgörülü olamadım diye kendimi kınamıyorum..."

Sabaha dek böylece oturuyor, sitemle bakıyor bana: Odayı dolduran geceyarısı karanlığı da olsa Kınalı sakalını görüyorum, görkemli Papağının üzerinde sıksıkı sarığı.

Ne yanıt vereyim Ona ve sana ey halkım

Suçum bağışlanacak gibi değil ki...

Ayrı yol tutmuştu Naib de önderinden

Toy değil üstelik sınanmış bir askerdi üstelik Hacı Murat.

Ayrı yol tuttu ve bataklıkta boğuldu

Böylece de hakettiği cezayı buldu.

..İmam'a geri mi dönsem acaba? Gülünç bir istek.

Ne yol o yol şimdi, ne de zaman o zaman.

Bu düşüncesiz davranışımdan dolayı

Her gece utanç içinde kıvrandım durdum

İmam'dan beni bağışlamasını diliyorum.

Ama bataklığa düşmek de istemiyorum.

İmam özür kabul etmiyor ama.

Aldattım çünkü onu, beni bağışlamayacaktır.

Toy bir ozanın karaçalıcı dizelerini

Yazacağını kılıçla yazan kişi unutmayacaktır.

Unutmasın... Ama sen, çıldırasıya sevdiğim ülkem

Ve sen halkım, siz bağışlayın suçumu

Doğduğum toprak, bir ananın oğlunu

Bağışlaması gibi bağışla ozanı.


Cenk




Gözyaşım akarken dondu
Cesedime akbabalar doldu
Bu işkence artık sondu
Atalar diyarına göçe-gidek

Şu köhne dünyada bir iz
Çığlıklara acı, çığlılar sesiz
O acılara kol kanat biz
Şahadet şerbetini içe-durak

Boşalt mavzerindeki mermileri ardı sıra
Aç kemirgenlerin beyninde koca bir yara
Gerisini boş ver, düşünme kara kara
Hesabımız Allahlık mahşere-dek

Kardelen çiçeği aça durmuş
Gör! Analar ne yiğitler doğurmuş
Sibirya da bir çakal kudurmuş
Ey kartallar cenge-gidek

 
  Bugün 17 ziyaretçi (78 klik) kişi burdaydı! Copyright 2009 Your Website | CSS Template By Cherkess Design  
 
https://img.webme.com/pic/n/naazimcadeneme/gri1.gif Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol